22 Eylül 2014 Pazartesi

kadı kör kaymakam kör kendi işini kendin gör!

Bu nasıl bir yorgunluk Tanrım!

Yataktan kalkarken, ana rahminden yere düşen zürafa yavrusu gibi hissediyorum kendimi. Bacaklarım henüz bu yeni güne ve hayata hazır değiller, titreye titreye doğrulmaya çalışıyorum. Şifonyere tutunarak, yer çekimine biraz adapte olduktan sonra, Memo'ya sesleniyorum

"Hadi kalk, gitmemiz lazım"

Memo, diğer yatakta isteksizce kıpırdanıp, her sabah sıkılmadan kurduğu cümleyle cevap veriyor.
"Tamam, ama 5 dakika daha"

Memo; geceyi, gündüze tercih edenlerden. Sabah erken kalkmak ona göre son derece gereksiz ve faydasız bir şey çünkü kafasının ve bedeninin gece daha iyi işlev gördüğüne inanıyor. Bu yüzden onu kaldırmak için artçı yoklamalarınızı 5 dakika arayla tekrarlamak ve tahammülünüzün kalmadığı yerde de tartaklamak zorundasınız. Bugün tam 10 dakika sabredebildim ve tartaklama kısmı da tahmin ettiğiniz gibi fazla şiddetli olamadı ama başardım.

Aşağı inip, annemin kurduğu kahvaltı sofrasına sessizce ilişiyoruz.



Annem işe gitmeden önce bizi arabasıyla önce kısa bir alışverişe çıkartıp sonra da eve bırakıyor her sabah. 

Saat 10.30 gibi benim eve ulaşıyoruz. 

Sipariş ettiğimiz toprak ve mıcır gelmiş ve kamyonla bahçenin çeşitli yerlerine öbek halinde bırakılmış. Bunları kürekle yerlerine nakil etmekse tabii ki bizim işimiz. Önce mutfak lavabosuna doldurduğumuz buzlarla kendimize ilkel bir buzdolabı yapıp, aldığımız yiyecek ve içecekleri yerleştiriyoruz. Bu, bizim muson sıcaklarında 'Survive' (hayatta kalmak) etmemizi sağlayan küçük bir sistem sadece.

Öğlene kadar boyum kadar kürekle mücadele verdikten sonra, ben evin duvarlarını boyamaya, Memo da yer hareketlerine geçiyor (rabıta aralarının ve duvar boşluklarının poliüretan spreyle doldurulma işlemi)




Ben, elinden iş gelen kadınlar grubu mensubuyum ve 1.62 boyum, 49 kg ağırlığmla 'Sinek Siklet' kategorisinde yarışıyorum bu hayatta. Bu tarafımı babamın genlerinden almışım. 

Dedem; Soyadı kanunundan sonra doğup, büyüdüğü Bulgaristan-Deli Ormanı terk edip, Türkiye'ye göç etmiş. Yürüyerek! 

Ethem dede; 1.72 boylarında, zayıf, derin mavi gözlü, bembeyaz tenli, 6 lisan bilen bir muacır. Türkiye'de ilk geldiği yer İstanbul. Sokaklarda yatıp, Eminönünden bakırlar toplayıp, Taksim'de satarak kendine bir iş tutturduktan sonra, Ticaret konusundaki başarısını Ankara Ticaret Odası Başkanlığı'na kadar taşımış bir deha. Babaannemle bir arkadaşı sayesinde tanışıp, evlendikten sonra 2 erkek çocuğu olmuş. Hep kız istemiş oysa. 

Dedem ve kuşu - 1994

İşte ben de dedemi mutlu etmek için doğan ilk torunum. İlkokula kadar dedemin tepesinde büyümüşüm. Elinden her iş gelen dedem, beni çanta gibi hep yanında taşıdı çocukluğumda. Antikacı dükkanında takılırdım onunla; kolye yapar, bakırları kalaylar, gümüşleri parlatırdık. Uyumadan önce mutlaka Hayvanlar Ansiklopedisi okurduk. Haftasonları ise dedemin kendi buluşlarını hayata geçirme zamanıydı: takı kutusu tasarımı, tahta kızak, içinde ışık yanan kolyeler, baca temizleme aleti...vb

Anlayacağınız kız çocuğu arzulayıp, erkek çocuk muamelesi yapan dedem sayesinde,  bugün çimento karabilen bir kadına dönüşmüşüm fark etmeden. 

"Nur içinde yat dedoşum, evimi görsen bizimle çok gurur duyardın"
"Hissediyorum"








2 yorum:

  1. Okudugum en tatli yazilardandi. Evi merakla bekliyorum. Kolay gelsin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel bunu duymak... Takipte kalın ev çok yakında en masalsı haliyle burada olacak:) sevgilerimle

      Sil